Yani Rolandis’in ılımlılığı da, aslında bağnaz ve ırkçı helenizm saplantısından soyutlanmış değil!
Rolandis, 31 Mart 2017 tarihli Cyprus Mail’de yayımlanan “Let there be gas: 19 years have gone by” başlıklı yazısında, bu kez Kıbrıs Sorunu’nun potansiyel bombalarından doğal gazın öyküsünü anlattı. Yazının başı bir roman girişi gibi: “At 7am on Tuesday March 31, 1998, exactly 19 years ago, I was in the office of President Glafcos Clerides. I had been appointed minister of commerce, industry and tourism a month before. The portfolio of energy was in my ministry.”
Türkçesi, tam 19 yıl önce saat 19.00’da Başkan Clerides’in ofisinde olduğunu, bir ay önce ticaret, sanayi ve turizm bakanı olarak atandığını ve enerji konusunun/dosyasının da bakanlığının uhdesinde olduğunu söylüyor Rolandis.
Ardından da doğal gaz konusunun 1980’den beri gündemde olduğunu, bazı ABD şirketleriyle bu konuda görüşmeler yaptığını, BM’nin konunun ileriye götürmemesini tavsiye ettiğini, buna karşın Cleridis’in ona “devam et” dediğini ve sonraki süreci anlatır.
Burada yazının tümünü vermem olanaksız. İlgilenenler o yazıya ulaşabilirler. (http://cyprus-mail.com/2017/03/31/let-gas-19-years-gone/)
Rolandis’in anlattığı sürecin Türk tarafındaki paralel gelişmesini de izlemek iyi olurdu ama ne yazık ki benim bu konunun derinliğine inecek zamanım yok. İpuçlarına baktığımda, bu konunun o zamandan beri uluslararası arenanın konusu olduğunu, hem Rum tarafının, hem uluslararası camianın, konunun Türk tarafı ile olan bağlantısının ayırımında olduklarını ve her adımda Türk tepkisi bekledikleri ama bu tepkinin ortaya çıkmadığını ve sürecin adım adım bugüne kadar getirildiğini görmek mümkün!
Galiba da Türk tarafı bu konuda uzun süreli bir kış uykusunda oldu.
Sözü günümüze getirelim. Uzun kış uykusundan sonra Tütk tarafı yakın tarihlerde bu konuda “taraf” olduğunu gösteren filli adımlar attı. Görüşme süreci de sırf bu yüzden koptu.
Sayın Akıncı’nın gelmesinden sonra görüşme süreci yeniden başlarken doğal gaz konusunun tırmandırmaması konusunda karşılklı anlayıştan söz ediliyordu ama Rum tarafı konuyu adım adım ileri götürdü. Enosis Plebisiti bombasıyla görüşme masasını havaya uçurduktan sonra da konuyu tırmandırdı. Daha da önemlisi, Enosis Plebisiti konusu göstermelik bir önlemle çözümlenip de görüşme sürecinin süregitmesiyle bile tırmandırma durdurulmadı.
Sözü şuna getirmeye çalışıyorum: Doğalgaz konusu, Enosis Plebisiti kadar potansiyel bomba anlamı taşıyor ama nedense onun kadar bile sahip çıkılmıyor. Üstelik biri (enosis plebisiti) geçmişe dönük ve psiklojik/tarihsel kökenli; diğeri ise (doğal gaz konusu) geleceğe yönelik, çatışma potansiyeli ile yüklü!
Ne yazık ki geleceğe yönelik, çatışma potansiyeli ile yüklü olanı, bizim için “atı alanın Üsküdar’ı çoktan geçtiği” bir sürece benziyor.
Ve Rolandis, artık Enosis Plebisiti’nden de, hatta Kıbrıs sorununun kendisinden de daha tehlikleli sulara giren doğal gaz konusunda, BM’nin ve uluslararası camianın uyarılarına karşın tırmandırma işlemini başka bir ılımlı Rum lideri Klerides’le birlikte başlattığını da söyleyerek, siyasette, hele hele diplomaside “ılımlılığın” asla olmadığını seriyor gözler önüne!
Böylece ılımlı Rolandis’in, bağnaz ve ırkçı helenizm saplantısından soyutlanmış olmaması yanında, en büyük çatışma nedenlerinden birinin mimarlarından olduğunu da öğreniyoruz.
“Bir musibet bin nasihattan evladır” demiş atalarımız ama biz hâlâ bunun farkında mıyız emin değilim.
GARANTİLER - DÖNÜŞÜMLÜ BAŞKANLIK
Değinmek istediğim ikinci konu, yine garantilerle dönüşümlü başkanlığı birlikte değerlendiren ve 9 Nisan 2017’de Cyprus Mail’de, ekonomist ve sosyal bilimci (economist and social scientist) George Koumoullis imazasını taşıyan bir yazıdır. Kıbrıs sorununun, 6’ncı yüzyılda yaşayan Yunan masalcısı Ezop’un bir masalına benzetildiği yazıda, Kıbrıslı Türkler tilki, Kıbrıslı Rumlar sincap olup “orman kanunu” içinde Rumlar”ın mazlum oldukları varsayılır.
İlgileneceklerin ulaşabilmesi için yazının internet linkini veriyorum: http://cyprus-mail.com/2017/04/09/aesops-take-cyprob/
Beni ilgilendiren yazının içeriği değil! Bir yazar düşüncelerini anlatmak için değişik yöntemler kullanabilir. Bu da onlardan biridir. Yine de iki husus dikkatimi çekti.
Önce şu paragrafı dikkatinize getirmek istiyorum: “Regarding the other big issue – rotating presidency – it must be stressed that the constitution of the Cyprus Republic secures the political equality of the two communities and stipulates that representation (of the two communities) is ensured through discrete electoral procedures. The executive authority is shared by the Greek Cypriot president and the Turkish Cypriot vice-president. And because the Turkish Cypriot vice president could exercise the veto, it meant in effect that the Cyprus Republic from its establishment in 1960 until its collapse in 1964 had TWO presidents, even though one of them had the title of vice-president.”
Yazarın 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nden söz ettiğini anlamışsınızdır. Demek istediği ise, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ni, Enosis hayalinin ve bu amaçla uygulanan Akritas Planı’nın değil, iki toplumun eşitliğinin bozduğudur. Bunu söylüyor ama buna karşın sorunu 2 tilkiye karşı 8 sincabın anlaşmazlığına 800 tilkinin (Türkiye’nin) müdahale etmesi olarak takdim ederek yaman bir çelişki de sergileyebiliyor.
Dikkatimi çeken ikinci husus, açıkça söylemiyor olmasına karşın, “garantiler - dönüşümlü başkanlık” bağlantısının kurulması ve aynı yazıda birlikte ele alınmasıdır.
İki konunun aynı kefeye konması bile tüylerimi diken diken yapmaya yetti ve fena halde midemi bulandırdı. Bu mide bulantısı, Rum medyasının, çoğu kez pek çok gelişmeyi önceden dile getirdiğini, bu dile getirişlerin genelde öngörü ya da isabetli analiz değil de bir üst aklın yönlendirmesini olduğunu bildiğimden kaynaklanıyor.
İşin doğrusu, Türk tarafının, “gaf”ın çok ötesinde değenlendirilebilecek böyle bir bağlantılamaya, gerekçesi ve açıklaması ne olursa olsun, evet diyebileceğine olasılık tanımak ve böyle birşeye inanmak bile istemiyorum ama kaygılarımı dile getirmeden de edemedim.
“Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az” dedirtecek kadar açık ve net bir konu olduğu anlayışıyla söylüyorum bunu tabii!