Güzel manzaralı, doğa ile bütünleşmiş, uyum içinde yapılanmış yerleşim yerleri, genellikle İsviçre’ye yakıştırılır. Böylesi bir kartpostal elimize geçirdiğimizde aklımıza ilk gelen ülke İsviçre’dir.  Yıllar değil, yüz yıllar değiştirmedi İsviçre’yi! Kentleri, köyleri, kentseli kırsalı betonlaşmadı. Orada da müthiş gelişmeler oldu, altyapı devleşti, otoyollar, kocaman kocaman yapılar yapıldı ama İsviçre yine o bilinen İsviçre olarak kaldı. Bizim Girne’miz de, Girne olmaktan çıkmadan önce, şipşirin, zeytinlikler, yeşillikler arasında huzurlu bir yerleşim yeriydi. İsviçre değildi belki ama yine de güzeldi. Ne yazık ki artık o bildiğimiz Girne yok! Onun yerine, insanı çıldırtan, çileden çıkartan bir kimlik kazanmış güzelim şirin belde: Yoğunluk, trafik, karmaşa, kirliliğin her türü, beton yığınları, yüksek yüksek yapılar! Dağla deniz arasına sıkışmış, altyapısı güdük ve gelişmeye, geliştirilmeye namüsait coğrafi konumdaki kenti, hangi aklın, hangi mantığın, hangi vizyonun, hangi öngörünün, hangi planlamanın bu duruma düşürdüğünü anlamak zor! Aslında buna akılsızlık, mantıksızlık, vizyonsuzluk, öngörüsüzlük, plansızlık ve de “rant” sevdası demek daha doğru ya! Sözün kısası İsviçre yüzyıllar içinde özünü korudu ama Girne, yıllar içinde Girne olmaktan çıktı. 
(Sıkça gündeme getiririm: Lefke’miz de henüz tam bozulmamış haliyle şirin, yeşil bir beldemizdir. Ama zihniyet değişikliği olmazsa, Girne örneğini orada da yaşamak ve yeni bir “şimdiki Girne” görmemiz için çok zaman gerekmeyecektir.)

“ÜLKESEL FİZİKÎ PLAN” ya da “İMAR PLANI”
Sözü, bugünlerin çok güncel konusu, “imar planı” hükmünde olduğu anlaşılan ve çoğu anlaşılması zor tartışmalara/eleştirilere konu olan “Gazimağusa-Yeniboğaziçi- İskele Emirnamesi”ne getirmek istiyorum. Aslında çok ama çok geç kalınmış bir konudur. Yalnız Gazimağusa-Yeniboğaziçi- İskele bölgesini değil, tüm ülkeyi kapsayacak “ülkesel fiziki plan” ya da “imar planı” çoktan yapılmalıydı. 
20 Temmuz 1974, bize, uzun yıllar, hatta yüzyıllar, toplumsal/kamusal gelişme ve altyapımız için gerekli toprağı da kazandırmıştı. Bu toprak, çoğu kez peşkeş çekilip golifa gibi dağıtılırken, kamu yararı için, gelecekteki kuşaklar için gerekli olan toprağı, hesaplayarak kamunun elinde tutmalı ve bundan yararlanarak ülkesel fiziki planımızı yapmalıydık. Bunun düşünülmediği, tartışılmadığı, gündeme gelmediği sanılmasın! Tartışıldığının, gündeme geldiğinin canlı tanığıyım. Hatta ilgili yasa görüşülürken, konuyu Kurucu Meclis’e taşıyanlardan biriyim. Yani her şey öngörüsüzlükten, beceriksizlikten, vizyonsuzluktan kaynaklanıyor. 
Hem imar planları ya da daha geniş boyut anlatan fiziki planlar yalnızca yapılaşmayı düzenlemek anlamı taşımaz. Ülkenin tarımsal arazisi, ormanlık arazisi, sanayi bölgeleri ve benzerleri de fiziki planlamanın kapsamındadır. Yukarıda İsviçre’yi örnek gösterdim ama o kadar uzağa gitmeye de gerek yok! Güney komşumuz, Kıbrıs Rum Yönetimi bu işi, sözünü ettiğim biçimiyle çoktan yoluna koydu. (Üstelik ırkçı bir yaklaşımla, yapılaşma bölgelerinin sınırlarını, Türk arazilerini dolaştırarak yaptı.)  

KONUNUN HUKUKSAL YÖNÜ
Bir bakıyorum da konunun hukuksal yönü ile ilgili nice inciler dökülüyor. Haktan, özgürlükten, anayasaya aykırılıktan söz ediliyor. Pes doğrusu! Örnek verdiğim İsviçre, hak hukuk, adalet, özgürlük konusunda çağ atlayan ülkelerden biri! Ekonomi, kişi başına düşen gelir bakımından da dünyada başı çeken ülkeler arasında! Üstelik sosyal devlet niteliği zayıf! Ve de liberal ekonomi/ rekabetçi Pazar ekonomisini en katı biçimde uygulayan ülkelerden biri! Bütün bunların yanında, özel mülkiyete, yapılaşmaya en sıkı kural ve sınırlamaları uygulayan bir ülke! 
Peki ama İsviçre’den görüntüler, niçin kartposal gibi ve içimizi/ruhumuzu rahatlatıcı özelliğe sahip? Bunun yanıtı çok basittir. Yapılanmanın yalnız az ya da çok katlılığı değil, görünümü, boyası, şekli şemaili, kısaca her şeyi sıkı kurallara tabidir de onun için! Üstelik sınırlamaları yalnız kamu koymaz. Komşuların, o çevrede oturanların bile onay vermesi gereklidir. 
Başka bir anlatımla İsviçre’de, her değişiklik var olan doğal-yapısal- fiziksel-sosyal- kültürel doku ile uyumlu olmak durumundadır. 
Canım çekti evimin boyasını değiştiriyorum bile diyemezsiniz.
Yani o herkesin bayıldığı İsviçre görüntüleri bundan dolayıdır, kendiliğinden olmuyor.        
Eeee? İsviçre mülkiyet hakkına saygı duymuyor mu yani? Bu kurallar, sınırlamalar mülkiyet hakkına tecavüz mü oluyor? 
Elbette değil! Bizde bazılarının anlamak istemediği bir şey var: Kutsal mülkiyet hakkından söz ediliyor ama bu hakkın sınırsız olmadığını göz ardı ediyorlar. Yapılanmanın, kamunun alanına giren sosyal, sağlıksal, kültürel, çevresel çevre ile bire bir bağlantısı var. Şu kadar metre kare toprağın mülkiyeti sizdedir ama o toprağın üstündeki boşluk size ait değil!
Hep İsviçre’yi verdim ama çağdaş devlet niteliği taşıyan çok sayıda devlette de uygulama İsviçre’deki gibidir. Hem bu ülkelerde bir arazinin imara/yapılaşmaya açılması yalnız ve ancak kamunun tekelindedir. Bizdeki gibi arazi sahiplerinin ve müteahhitlerin değil! Ayrıca bizde yapıldığı gibi, tarım hatta orman arazileri, rant uğruna çarçur edilmiyor.

SÖZÜN KISASI….
Çağdaş devlet, bir anlamda ülkesel fiziki plana sahip olan devlettir. Dolayısıyla bu yönde atılan, atılacak her adım alkışa layıktır. 
“Gazimağusa-Yeniboğaziçi- İskele Emirnamesi”nin içeriğini bilmiyorum, incelemedim. Neyi nasıl düzenliyor bilmiyorum. Ben işin ilkesindeyim. İlkesel fiziksel planlamanın yaşamsal bir gereksinim olduğunu düşünenlerdenim.  Aynı biçimde, benim de yaşamımı sürdürdüğüm bölge için de böyle bir düzenlemeye ivedi olarak ve şiddetle gereksinim olduğuna inanıyorum. Bu iş doğrudan imar planı biçiminde olmalıydı ama varsın emirname ile olsun!
Elbette ki emirname içinde düzenlenmesi/düzeltilmesi gerekli yerler olabilir, ona diyeceğim yok ama ne yapılacaksa gecikmeden yapılmalı!      
Girne için öyle bir şey yapılsaydı, bugünkü acınacak durum ortaya çıkmazdı. “Gazimağusa-Yeniboğaziçi- İskele” bölgesi, hızla “Girneleşmektedir.” Bu gidişe dur denmelidir.